Bir şirket kurduğunda herkes seni “kendi işinin patronu” sanıyor. Özgürsün, rahatsın, kimseye hesap vermiyorsun…
Ama kimse girişimciliğin görünmeyen tarafını anlatmıyor.
Günün daha sabahında başlayan o sessiz telaşı:
Kargolar, gelen tebligatlar, resmi yazışmalar, adres değişiklikleri, “Bugün vergi dairesinden bir şey gelir mi?” endişesi, müşteri görüşmesi öncesi ofiste biri olacak mı kaygısı…
Bunların hiçbiri Instagram’da paylaşılacak şeyler değil ama işin gerçek yükü tam olarak burada.
Çoğu girişimci farkında olmadan gününün yarısını iş üretmek yerine işi ayakta tutmaya harcıyor.
Aslında çalışıyor ama ilerleyemiyor. Çünkü enerjisini stratejiye değil, operasyonun en yorucu detaylarına tüketiyor.
Kolay Ofis’in değeri tam da burada başlıyor.
Sunduğumuz şey yalnızca bir adres değil; arkanda sessizce çalışan bir yapı.
Sen toplantına odaklanırken kargon teslim alınıyor, evrakların düzenleniyor, gelen misafirlerin profesyonel şekilde karşılanıyor. Sen “şirketimi nasıl büyütürüm?” diye düşünürken, işin mutfağı hiç aksamadan dönüyor.
Bu yüzden sanal ofis kullanımını bir maliyet olarak değil, zaman yatırımı olarak görmek gerekiyor.
Çünkü bir girişimcinin gerçekten parası değil, zamanı tükenir.
Ofisi olan değil; zamanını doğru yöneten şirketler büyür.
Ve bazen en akıllı ofis, kapısı en çok açılan değil; seni işine en çok yaklaştıran ofistir.

0 Yorumlar